Can topical applicatıons be an alternative to surgery in the treatment of chronic anal fissures?
Özet
Introduction: Anal fissure, characterized by a painful ulcer in the anal canal, presents a significant medical challenge.
While surgical approaches like lateral internal sphincterotomy (LIS) have been the gold standard for chronic anal
fissures, they come with potential complications such as incontinence and abscess formation. In contrast, medical
treatments, including topical glyceryl trinitrate and diltiazem, have emerged as alternatives, offering non-invasive
options with potentially fewer complications.
Method: In this retrospective study, we evaluated 136 patients treated for chronic anal fissures between June 2019 and
December 2022 at Balikesir University Hospital, comparing surgical and medical interventions. The study encompassed
demographic analysis, treatment modalities, complete recovery, recurrence rates, and side effects/complications.
Statistical analyses, including logistic regression, were performed to assess the efficacy and risks associated with
different treatments.
Results: Our findings indicated a higher rate of complete recovery with surgical treatment (86.1%) compared to medical
treatments (glyceryl trinitrate: 64.8%, diltiazem: 69.6%). However, no significant difference was observed in recurrence
rates between treatment groups. Surgical intervention exhibited a higher incidence of complications such as incontinence
and abscess formation, while medical treatments were associated with side effects like headache and gastrointestinal
disturbances. Notably, diltiazem therapy showed outcomes comparable to other modalities, indicating its potential as an
effective and safer alternative.
Conclusion: Despite the favorable outcomes of surgical treatment, considerations of potential complications underscore
the importance of tailored approaches. Prospective, randomized controlled trials with larger cohorts are warranted to
further elucidate the efficacy and safety profiles of medical treatments in chronic anal fissures, facilitating informed
decision-making in clinical practice. Giriş: Anal fissür, anüs kanalında ağrılı bir ülserle karakterize edilen önemli bir tıbbi sorunu temsil etmektedir. Lateral internal
sfinkterotomi (LIS) gibi cerrahi yaklaşımlar, kronik anal fissürler için altın standart olmuş olsa da, gaz veya dışkı kaçırma gibi
potansiyel komplikasyonlarla ilişkilidir. Buna karşın, topikal gliseril trinitrat ve diltiazem gibi tıbbi tedaviler, daha az invaziv
seçenekler sunarak potansiyel olarak daha az komplikasyona sahip alternatifler olarak ortaya çıkmıştır.
Yöntemler: Bu retrospektif çalışmada, Haziran 2019 ile Aralık 2022 tarihleri arasında Balıkesir Üniversitesi Hastanesi'nde kronik anal
fissür tedavisi gören 136 hasta değerlendirilmiş, cerrahi ve tıbbi müdahaleler karşılaştırılmıştır. Çalışma demografik analiz, tedavi
yöntemleri, tam iyileşme, nüks oranları ve yan etkiler/komplikasyonları içermiştir. Lojistik regresyon da dahil olmak üzere
istatistiksel analizler, farklı tedavilerin etkililiğini ve ilişkili riskleri değerlendirmek için yapılmıştır.
Bulgular: Bulgularımız, cerrahi tedavi ile (%86,1) tıbbi tedaviler (gliseril trinitrat: %64,8, diltiazem: %69,6) karşılaştırıldığında, tam
iyileşme oranının daha yüksek olduğunu göstermiştir. Ancak, tedavi grupları arasında nüks oranlarında anlamlı farklılık
gözlenmemiştir. Cerrahi müdahalenin gaz veya dışkı kaçırma gibi komplikasyonların daha yüksek bir insidansı ile ilişkili olduğu, tıbbi
tedavilerin ise baş ağrısı ve gastrointestinal rahatsızlıklar gibi yan etkilerle ilişkilendirildiği belirlenmiştir. Özellikle diltiazem tedavisi,
diğer modalitelerle karşılaştırılabilir sonuçlar göstermiş ve etkili ve daha güvenli bir alternatif olarak potansiyelini ortaya koymuştur.
Sonuç: Cerrahi tedavinin olumlu sonuçlarına rağmen, potansiyel komplikasyonların değerlendirilmesi, kişiselleştirilmiş yaklaşımların
önemini vurgulamaktadır. Kronik anal fissürlerde tıbbi tedavilerin etkililiği ve güvenlik profillerinin daha iyi anlaşılmasını sağlamak
için daha geniş çaplı prospektif, randomize kontrollü çalışmaların yapılması gerekmektedir, bu da klinik uygulamada bilinçli karar
verme sürecini kolaylaştıracaktır.