21. yüzyılda Türkiye’de kooperatifçilik ve kalkınma üzerine bir değerlendirme
Özet
Neoliberal ekonomik büyüme ve kalkınma anlayışının sürdürülemezliği yaşanan
krizler sonucunda anlaşılmış durumdadır. Bir ekonomik sistemin sürdürülemez olduğunun sistemin tüm aktörleri tarafından kabul edilmiş olması, o sistemin yerine nasıl
bir alternatif konulması gerektiği tartışmasını da doğal olarak beraberinde getirmektedir. Bu adaletsiz ve eşitsiz sistemden en çok etkilenenler, dünyanın dört bir yanındaki
sayıları dünya nüfusunun dörtte üçüne denk gelen yoksullar ve orta sınıfın altında
kalan, yoksulluğa aday kesimlerdir. Bu aşırı yoksullaşma ve artan gelirin çok önemli
bir kısmının üst gelir gruplarında birikmesi, sermaye tekelleşmesi olgusu ile açıklanmaktadır. Çok uluslu şirketlerin dünyanın ekonomik ve siyasal sistemi üzerinde artan
tekeli karşısında, dünyanın dört bir tarafındaki milyarca yoksul ve yoksulluk riski ile
karşı karşıya olan kesimlerin sarılabileceği tek bir alternatif kalmaktadır, o da dayanışmadır. Neoliberalizmin sürdürülemezliğine karşı en önemli alternatif, dünyanın
dört bir yanında odağında yoksulların ve yoksul adaylarının olduğu, dayanışmacı bir
ekonomik örgütlenme anlayışıyla yeni bir kalkınma modelidir. Sosyal ekonomi veya
bir diğer söyleyişle dayanışma ekonomileri, sermaye tekelciliğine karşı bir şemsiye
kavramdır. Bu şemsiye kavramın altında kooperatifler ve diğer dayanışmacı ekonomik
örgütlenme biçimleri bulunmaktadır