İkinci dünya savaşı başlarında (1939-1941) Türk dış politikasının İstanbul basınına yansıması
Künye
Soykan, Asuman. İkinci dünya savaşı başlarında (1939-1941) Türk dış politikasının İstanbul basınına yansıması. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi. Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2005.Özet
İkinci Dünya Savaşı yıllarında Türk dış politikasının asıl hedefi, savaşa katılmadan Türkiye’nin toprak bütünlüğünü korumak olmuştur. Türkiye savaşın arifesinde İngiltere ve Fransa ile ortak bildiri imzalayarak barış cephesine katıldığını ilan etmiştir. Sovyetler Birliği ile dostluk ilişkilerini devam ettirmek isteyen Türk Hükümeti, Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu’nu Moskova’ya göndermiş, ancak bir sonuç alamamıştır.
Çatışmaların Balkanlar, Doğu Akdeniz kıyıları ve güney sınırlarımıza kadar yaklaşması üzerine Türkiye, savaş dışı tutumunu devam ettirebilmek için gerekli önlemler almıştır. Türkiye bu nedenle Balkan Antantı’nı yeniden canlandırma girişimlerinde bulunmuştur. Bu girişimleri sonucunda 13 Ocak 1940’da Türk-Bulgar Ortak Deklarasyonu imzalanmıştır. Bu arada Türkiye’nin Almanya ile siyasi ilişkileri fazla gelişmese de ekonomik ilişkileri devam etmiştir. Türkiye 17 Şubat 1941’de Bulgaristan’la, 25 Mart 1941’de Sovyetler Birliği ile, 18 Haziran 1941’de Almanya ile saldırmazlık anlaşmaları imzalarken eski antlaşmalarına bağlı olduğunu ilan etmiştir. Savaş sırasında Türkiye’nin dış politikadaki tutumu ile ilgili yararlanılacak önemli bir kaynak da basındır. Belki de basının en önemli amaçlarından biri de haber verirken panik yaratmadan devlete ve halka güven telkin etmektir. İstanbul basını savaş yıllarında dünyadaki ve Türkiye’nin dış politikasındaki gelişmelere geniş yer vermiştir. İstanbul basınındaki gazeteler, Türkiye’nin etrafındaki tehdit ve baskılar karşısında adeta ülkenin aynası olmuşlardır.
II. Dünya Savaşı öncesi Avrupa ve Türkiye’nin genel siyasi durumunu ortaya koyması açısından bilhassa İstanbul basını önemli bir işlevi yerine getirmiştir. Gazete sahipleri ve yazarları, görüş ve düşünceleriyle kamuoyu oluşturmaya çalışmışlar; zaman zaman siyasi iktidarın yanında oldukları gibi, eleştiriler de getirmişlerdir. The main goal of the Turkish foreign policy during the World War II, was to preserve the territoria integrity of Turkey without taking part in the war. On the eve of the war, Turkey declarcd that it would participate in the peace front by signing a mutual declaration with England and France. Turkish govemment, which wanted to maintain the comradeship relations with Soviet Union sent the Foreign-Secretary, Şükrü Saraçoğlu to Moscow, but could obtain good results. Due to the fact that the disputes approached to the Balkans, East Mediterranean coasts and south borders, Turkey took necessary precautions to maintain its out-of-war position. For this reason, Turkey attempted to revitalize the Balkan Entente. As a result of these attempts, the Turkish-Bulgarian Mutual Declaration was signed on January 13, 1940. Meanwhile, Turkey’s economic relations with Germany continued although the political relations didn’t developed much. While signing the nonaggression treaty with Bulgaria on February 17, 1941; with Soviet Unions on March 25, 1941 and with Germany on June 18, 1941, Turkey declared that it would be incident to the former treaties. During the war, another important source to obtain information about the attitude of Turkey in the foreign policy was the press. Maybe, the main objective of the press was to inspire confıdence to the State and the nation while informing them without causing panic. During the war years, the press of İstanbul gave big place to the developments in the world and the process of the Turkish foreign policy. The newspapers in İstanbul press played the fırst fıddle like a mirror to the threats and pressures around Turkey. The press of İstanbul also played a significant role in displaying the general political situation in Europe and Turkey before the World War II. The ovvners and the writers of the newspapers aroused public awarenes by expressing their visions and opinions. Although they were on the ruling party’s side from time to time, they sometimes levelled harsh criticisms.